Yazının başlığını yakın zamanda Türkiye'de de yayınlanan ünlü ekonomist Prof.Dr. Daron Acemoğlu'nun Dar Koridor adlı kitabından alıntıladım.
Kitapta özetle toplumların gelişmişlik sürecini analiz ederek, ekonomik anlamda gelişmiş toplumlar ile bu yüz yılda hala geri kalmış toplumların temel dinamiklerini irdeleyerek kalkınmanın, refahın ve yüksek hukuk standartlarının tesadüfi olmadığı tezi savunulmaktadır. Toplumlarda yaşanan önemli tarihsel süreçlerin o toplumun gelişim ve kalkınmasında bir kırılma noktası olarak ele alınmakta ve sebepleri ile birlikte demokrasi, ekonomi, hukuk ve toplumsal farkındalık açısında yön belirleyici bir etken olduğu vurgulanmaktadır.
Bugünün Türkiye'sini değerlendirmek ve içinde buluğumuz sıkıntılı süreci anlamak açısında oldukça ufuk açıcı, okunması gereken önemli bir eser olduğunu düşünüyorum.
Zira bugün ülkemizde yaşanan sıkıntıların temelinde geçmişte yapılan hataların tekrarlanması ile radikal politik dönüşüm ve köklü değişim vaadiyle yönetime gelen iktidarın zaman içerisinde değişime uğraması sonucunda mevcut statükoya boyun eğmeleri ve giderek sertçe eleştirdikleri iktidarlara evrilmeleridir. Aslında bu durum bir kısır döngü mekanizmasının sonucudur. Ekonomik açıdan yeterince kalkınmanın sağlanmadığı, toplumsal ortak iradenin tam olarak oluşmadığı ve evrensel hukuk ilkelerinin benimsenmediği, denge-denetim ile devlet-toplum ayırımının netleşmediği sistemlerde bu durumun yaşanması kaçınılmazdır.
Ülkemizde 20 yıllık bir Akparti iktidarının son gelinen nokta da toplumsal talepleri karşılamadığı, ekonomik icraatlarda ciddi krizler yaşadığı, hukuka olan güveni sağlayamadığı ve tüm bunların neticesinde ise üzülerek belirtmek gerekir ki bu kırılmalara karşı duyarsız kaldığı, tüm çabanın iktidarı sürdürmek için harcadığı görülmektedir. Güç dengesinin toplum aleyhine bozulması ile birlikte güçlü ve ayrıcalıklı birey ve grupların ortaya çıkmasına yol açmış ve toplum ile devlet arasındaki ahenk bozulmuştur.
Toplumda meydana gelen ciddi sıkıntılar, ekonomik kaygılar ve geleceğe yönelik oluşan belirsizlik hem sıradan vatandaşı hem de toplumun her kademesinde çalışan, üretim yapan ve hizmet üreten insanları haklı bir kaygıya itmektedir. Özellikle yeni bir ekonomik modelin denenmeye çalışması neticesinde dövizin yukarı yönlü hızlı hareketi ile birlikte tüm emtialarda meydana gelen astronomik fiyat artışları insanların asgari düzeyde hayatını sürdürmeyi imkansız hale getirmiştir. Türk Lirası'nın özellikle Bulgaristan ve Azerbaycan gibi ülke para birimler karşında bile dramatik değer kaybı ülkenin ekonomik geleceği açısında ciddi bir sorun olduğu rahatça gözlemlenebiliyor. Bu kriz ortamında toplumun orta sınıfı yok olurken, zengin daha zengin, yoksul ise gittikçe yoksullaşıyor. İnsanların alım gücü artan fiyatlar karşısında hızlı bir düşüşe geçmiş, halkta artık geçim kaygısı başlamış durumda.
Tüm bu olanları tek bir sebebe indirgemek gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Uzun süredir devam eden kurumsal yapının bozulması, kişilere bağlı hale gelmesi ve kararların ortak akılla alınmaması gibi başlıca faktörleri sayabiliriz. Ancak yukarıda sözünü ettiğim eserde bahsedilen toplumsal kalkınmanın bir kader olmadığı, devleti yöneten kurumsal zihniyetin tarihsel süreç sonunda olgunluğa evrilerek daha yapıcı ve yaşanabilir toplum yaratmak için ortak akıl ve denetim mekanizmalarına duyarlı olduğu ortaya koymaktadır.
Türkiye'nin buradan çıkışı ancak ortak aklın işletilmesi, toplumsal barış, huzur ve güven için gerekli demokratik adımların atılması ve hukuk standartların evrensel düzeye getirilmesi ile mümkün görünmektedir.
Yorum Yazın