İsrail, resmi olarak kuruluşunu ilan ettiği 1948’den beri mütemadiyen Filistin’i haritadan silmek için her yola başvurdu. Şüphesiz bunu yaparken en büyük gücü 1917’de bölgeyi işgal ederek Siyonist-devlet projesini başlatan İngiltere ile İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyanın yeni jandarması olarak otoritesini tesis eden ve her fırsatta İsrail’e sadakatini ve desteğini ifade eden Amerika’dan alıyor.
İsrail, önce dünyadaki bütün Yahudileri bölgeye getirmek için büyük bir çalışmaya koyuldu, sonra getirdiği Yahudileri yerleştirmek için Filistinlilerin evlerini ve topraklarını işgal ederek hedeflediği ideali için bütün gücünü ortaya koydu. Öyle ki, İsrail’i yönetenler akşam eşlerinden yüz bulmadıklarında sabah öclerini Filistinlilerden alacak kadar fantastik sebepler buluyor ve katliamla birlikte topraklarını genişletmeye devam ediyordu.
7 Ekim’de, yukarıda zikretmeye çalıştığımız tablodan farklı bir şey yaşandı…
Hamas, ilk defa savunma savaşı yerine taarruz savaşı başlattı ve deyim yerinde ise Siyonist-devleti çılgına çevirdi. İsrail terör devletinin bunu fırsata çevirerek Filistin topraklarını işgal edeceği genel bir kanaat olarak ortaya çıktı.
Hamas ise, yaptığı açıklamalarda bu saldırının spontane ve plansız girişilen bir süreç olmadığını; aksine üç seneden fazladır bu savaşa hazırlık yaptıklarını, kendilerini en güçlü düşmanlarını ise en zayıf gördükleri bir anda savaşı başlattıklarını ifade ediyorlardı.
Süreç içinde hakikat de Hamas’ın açıklamalarını destekliyordu. Siyonist-devlet İsrail’in “Çelik Kubbesi”nin tenekeden olduğunu, Altı Gün Savaşları’nda Arap Ülkeleri üzerinde oluşturduğu fobinin histerik bir köpük olduğu ortaya çıkmış oldu.
Yazının kaleme alındığı tarihte, savaşın üstünde nerede ise üç aylık bir zaman geçmişti. Bu süre zarfında İsrail, Hamas ile nerede ise temas bile sağlamamış; sadece çocuk, kadın ve sivilleri soykırım boyutunda katletmiş; hiçbir uluslararası kurala uymadan Gazze’de taş üstünde taş bırakmamak için insanlığın görebildiği en vahşi yöntemleri kullanarak Hamas’ın direncini kırmaya çalışıyor.
Bütün bu vahşeti sergileyen Siyonist-devlet en büyük gücü dünyanın jandarması Amerika’dan ve ağzında demokrasi, insan hakları ve özgürlük kelimelerini düşürmeyen Batılı devletlerden alıyor. Bu süreçte insanlık adına umut verici gelişme ise bütün ülke halklarının bu soykırıma karşı ortaya koydukları sivil direniş oldu. İslam dünyası için ise, İslam ülkelerinin ölü taklidi yapması derin bir hayal kırıklığı yarattı/yaratıyor.
Katliam ve soykırım bütün hızıyla devam etse de, Siyonist terör devleti, holokostu yaşayan bir millet olarak dünyadaki mağduriyetini ve timsah gözyaşlarını anlatmakta zorlanacağı, hatta kendisi soykırımcı bir devlet olarak tarihteki yerini alacaktır.
7 Ekim, İsrail terör devletinin karizmasının çizildiği, kendi topraklarını ve insanlarını korumak için imkansızlıklar içinde savaşım veren Hamas’ı sadece Filistinlilerin gözünden değil; başta İslam ülkeleri olmak üzere, bütün dünyada “kahramanlar” olarak yerini aldığı bir tarih olarak yazılıyor.
Bu vesile ile Hamas Mücahitlerini ve Filistin Direnişi’ni saygıyla selamlarken, terör devleti İsrail’i bütün hücrelerimle lanetliyorum. Sürecin sonunda, Netenyahu 21. Yüzyılın Hitler’i olarak gelecek kuşaklara miras olarak kalacaktır.
Yorum Yazın