Bir gün, “Bir anlık öfke, bir ömürlük yıkım” demiştim.
Bu söz, aslında sadece bir olaya değil; yaşadığımız şehrin her günkü gerçeğine işaret ediyor. İstanbul trafiği artık yalnızca bir ulaşım sorunu değil, bir psikolojik baskı alanı haline geldi.
Sabah evden çıkan herkes, daha kontağı çevirmeden stresle tanışıyor.
Dakikalarla yarışan, klakson seslerinin içinde boğulan, adeta bir sinir laboratuvarına dönüşen bir şehirde yaşıyoruz.
Trafikteki her hareket, birilerinin sabır sınırını test ediyor.
Otobüs şoförlerinden başlamak lazım…
Bu insanlar saatlerce direksiyon başında, kalabalığın, gürültünün, zaman baskısının ve kimi zaman saygısız yolcuların arasında ayakta kalmaya çalışıyor.
Birçoğu yeterince dinlenemiyor, mola bile veremiyor. Bu yorgunluk ve baskı, zamanla sinire, sinir de tehlikeye dönüşüyor.
Bir şoförün ruh hali, bir otobüs dolusu insanın hayatını etkileyebiliyor.
Oysa onların da bir nefes almaya, duygusal destek görmeye ve insanca çalışma şartlarına ihtiyacı var.
Diğer yanda motosiklet sürücüleri…
Evet, içlerinde işini ciddiyetle yapan, kurallara uyan çok kişi var.
Ama ne yazık ki, bir kesim tamamen kuralsızlıkla hareket ediyor.
Dar şeritlerde zikzak yapıyor, sinyal vermeden solluyor, trafikte “ben geçerim” mantığıyla ilerliyor.
Bu davranış sadece kendi hayatlarını değil, herkesin güvenliğini tehlikeye atıyor.
Üstelik birçoğu henüz eğitim almamış, motor hâkimiyetini tam bilmeden trafiğe çıkıyor.
Bir şehirde binlerce böyle sürücü olduğunda, risk katlanarak büyüyor.
Peki çözüm nerede?
Bence çözüm ne tek taraflı ne de kısa vadeli.
Eğitim: Motosiklet ehliyeti almak kolay olmamalı. Sürücü kurslarında yalnızca direksiyon değil, trafik psikolojisi de öğretilmeli.
Denetim: Trafikte kural ihlali yapan sürücülere sadece ceza değil, yeniden eğitim zorunluluğu getirilmeli.
Destek: Otobüs şoförleri için psikolojik destek, dinlenme molası ve vardiya düzeni bir lüks değil, zorunluluktur.
Empati: Hepimiz direksiyon başında, karşımızdakinin de bir insan olduğunu unutmamalıyız. Kimse trafikte kahramanlık yapmak zorunda değil.
İstanbul’un yollarında asıl ihtiyaç duyduğumuz şey, daha çok asfalt değil; daha çok sabır, saygı ve anlayış.
Çünkü bu şehirde bir kıvılcım yetiyor, bir öfke tüm hayatları altüst edebiliyor.
Ve biz, her gün direksiyona geçtiğimizde bu kıvılcımın ne kadar yakınında olduğumuzu fark etmiyoruz.
Yorum Yazın